Zaman hiçbir şeye aldırmadan geçiyor... Ister yaşa, ister doğ, ister ebediyete intikal et, istersen gününü gün et, istersen hayata küs otur... Umurunda mı hiç,,, Tik tak... Tik tak...
Dünya tatlısı babamın hayattan uzaklaşması, elma şekeri Boramın dünyaya gelmesi, oğlumun ilkokula başlaması, yoğun çalışma temposu derken neredeyse 2013 ün sonuna geldik...
27 Ekim 2013 Pazar
Dedemizi Kaybettik
Dedesini kaybettiğimizi Alper'e söylemem zaman aldı, daha doğrusu sakin söyleyebileceğim bir zaman gelir diye öteledim durdum.
Alçısı çıktığında, dedem de alçımı çıkarttıklarını görmedi anne...ne zaman dedeme gideceğiz anne...en çok yapmak istediğin şey ne diye sorduğumda,dedeme gitmek, dedeni özledin mi Alper sorusuna boynunu büküp evet demesi...
Sıkıştığımız bir an dedesinin tatile gittiğini söyleyiverdik....
Hastane sonrasında kavuştuğum oğlum bir saniye gözden beni kaybetse hıçkırarak ağlamaya başlıyor, dakika başı bulunduğum yere gelip beni kontrol ediyor.Kimbilir küçücük aklından neler geçiyor...
''Babamı kaybettim'' demek ne kadar zor bir kelime, ne sesin sana ait ne de göz yaşlarını durdurman münkün.
Geçen hafta Alpi'yi okuldan aldım yolda giderken,
A: Anne, sence dedem ölmüş müdür dersin ?
B: Nereden geldi aklına şimdi bu Alpercim?
A: Hiiiç onu göremiyoruz uzun zamandır ya Anne o yüzden merak ettim..
Akşam yemekten sonra söylemeye çalışırken ''dedem gerçekten öldü mü anne'' sorusuna kafamı sallamam yeterli gelmiyor, ağzımdan EVET i duyana kadar tekrarlıyor sorusunu.Duaları bu yüzden mi yaptınız anne?
Sonrasında dedemi sevmiyordum zaten, anne sen de neden ağlıyorsun ki ne aptalca bir davranış...nağmeleri eşliğinde tekmeler, saldırmalar...
Ertesi gün yemekte durup dururken,
-Anne, acaba çok ama gerçekten çoook dua etsek Allah Baba dedemi mezardan çıkartır mı dersin?
-......
Sonraki gün,
-Anne, sanırım anneannem de dedemi çok özlüyor, hep dua ediyor,ağlıyor..
30 Ağustos'ta 52. katta anneanne ve babasıyla çektirdiğimiz resmi gösterip, şu resimde babamın yanında keşke dedem olsaydı değil mi anne??
Dedesinin neden öldüğünü sorguluyor..Bu arada en çok korktuğum şey dedesini hatırlamaması olduğu için sohbet açıyorum, yine öyle bir laf ediyor ki gözlerim doluyor.
-Anne bak yine ağlayacaksın, ağlayacağın zaman çok sevdiğin bir şeyi düşünürsen ağlamazsın tamam mı??
-Tamam seni düşüneceğim o zaman ...
Alçısı çıktığında, dedem de alçımı çıkarttıklarını görmedi anne...ne zaman dedeme gideceğiz anne...en çok yapmak istediğin şey ne diye sorduğumda,dedeme gitmek, dedeni özledin mi Alper sorusuna boynunu büküp evet demesi...
Sıkıştığımız bir an dedesinin tatile gittiğini söyleyiverdik....
Hastane sonrasında kavuştuğum oğlum bir saniye gözden beni kaybetse hıçkırarak ağlamaya başlıyor, dakika başı bulunduğum yere gelip beni kontrol ediyor.Kimbilir küçücük aklından neler geçiyor...
''Babamı kaybettim'' demek ne kadar zor bir kelime, ne sesin sana ait ne de göz yaşlarını durdurman münkün.
Geçen hafta Alpi'yi okuldan aldım yolda giderken,
A: Anne, sence dedem ölmüş müdür dersin ?
B: Nereden geldi aklına şimdi bu Alpercim?
A: Hiiiç onu göremiyoruz uzun zamandır ya Anne o yüzden merak ettim..
Akşam yemekten sonra söylemeye çalışırken ''dedem gerçekten öldü mü anne'' sorusuna kafamı sallamam yeterli gelmiyor, ağzımdan EVET i duyana kadar tekrarlıyor sorusunu.Duaları bu yüzden mi yaptınız anne?
Sonrasında dedemi sevmiyordum zaten, anne sen de neden ağlıyorsun ki ne aptalca bir davranış...nağmeleri eşliğinde tekmeler, saldırmalar...
Ertesi gün yemekte durup dururken,
-Anne, acaba çok ama gerçekten çoook dua etsek Allah Baba dedemi mezardan çıkartır mı dersin?
-......
Sonraki gün,
-Anne, sanırım anneannem de dedemi çok özlüyor, hep dua ediyor,ağlıyor..
30 Ağustos'ta 52. katta anneanne ve babasıyla çektirdiğimiz resmi gösterip, şu resimde babamın yanında keşke dedem olsaydı değil mi anne??
Dedesinin neden öldüğünü sorguluyor..Bu arada en çok korktuğum şey dedesini hatırlamaması olduğu için sohbet açıyorum, yine öyle bir laf ediyor ki gözlerim doluyor.
-Anne bak yine ağlayacaksın, ağlayacağın zaman çok sevdiğin bir şeyi düşünürsen ağlamazsın tamam mı??
-Tamam seni düşüneceğim o zaman ...
22 Ağustos 2012 Çarşamba
Başlıksız...
İçim yanıyor, öyle bir acı ki...
28 Ağustos Cumartesi, Heybeliada'da keyifli bir aile buluşması, kahkahalar, eski hikayeler, 30 sene önce küçük bir kağıda yazılan ama cüzdanımdan hiç çıkartmadığım şiiri paylaşmamla mutluluk ve hayretle parlayan gözler...çok güzel bir gündü...güzel bir gün sona ererken mutlu bir kucaklaşma, öpücük ve sade bir ''görüşürüz''...işte hepsi bu...
Pazar günü yorgunluktan bitap halde uyuklarken 2 kısa telefon görüşmesi...işte hepsi bu...görüşürüz...
ama bir daha görüşememek, bir daha göremeyeceğini bilmek, sesini duyamamak...bir daha ''efendim güzel kızım'''la cevaplanmıyacak olan o telefon....Ne büyük kedermiş, günlük hayat akıp giderken, o çok sevdiğin dünyalar tatlısı biricik babişkomun hayattan uzaklaştığını yaşamak. Gün içinde işindeyken, dostlarında sohbetteyken içindeki kederinin hain bir düşman gibi pusuda beklediğini bilmen,eşe dosta aktarmak istemediğin üzüntü ve kederini içine atıp, bağırarak ağlamak isterken kendini tutmak zorunda kalman...bazen bir şeye güldüğünde kendini suçlaman, yemek yerken artık onun yiyemeyeceğini düşünüp boğazının düğümlenmesi, sevdiği bir şarkıyı duyduğunda göz yaşlarının nerde olduğundan umarsızca dökülmesi, oyun oynarken yaşaran gözlerle karşılaşan minik oğluşuma anlatmaya daha gücüm olmadığından şaşırıp kalması..
İŞTE HAYAT BU NE YAZIK Kİ!...O çok sevdiğin artık YOKKEN yaşamaya çalışmak.
02 Ağustos 2012 saat 15:35 de doktorun başını iki yana sallamasıyla her şey sona erdi...
28 Ağustos Cumartesi, Heybeliada'da keyifli bir aile buluşması, kahkahalar, eski hikayeler, 30 sene önce küçük bir kağıda yazılan ama cüzdanımdan hiç çıkartmadığım şiiri paylaşmamla mutluluk ve hayretle parlayan gözler...çok güzel bir gündü...güzel bir gün sona ererken mutlu bir kucaklaşma, öpücük ve sade bir ''görüşürüz''...işte hepsi bu...
Pazar günü yorgunluktan bitap halde uyuklarken 2 kısa telefon görüşmesi...işte hepsi bu...görüşürüz...
ama bir daha görüşememek, bir daha göremeyeceğini bilmek, sesini duyamamak...bir daha ''efendim güzel kızım'''la cevaplanmıyacak olan o telefon....Ne büyük kedermiş, günlük hayat akıp giderken, o çok sevdiğin dünyalar tatlısı biricik babişkomun hayattan uzaklaştığını yaşamak. Gün içinde işindeyken, dostlarında sohbetteyken içindeki kederinin hain bir düşman gibi pusuda beklediğini bilmen,eşe dosta aktarmak istemediğin üzüntü ve kederini içine atıp, bağırarak ağlamak isterken kendini tutmak zorunda kalman...bazen bir şeye güldüğünde kendini suçlaman, yemek yerken artık onun yiyemeyeceğini düşünüp boğazının düğümlenmesi, sevdiği bir şarkıyı duyduğunda göz yaşlarının nerde olduğundan umarsızca dökülmesi, oyun oynarken yaşaran gözlerle karşılaşan minik oğluşuma anlatmaya daha gücüm olmadığından şaşırıp kalması..
İŞTE HAYAT BU NE YAZIK Kİ!...O çok sevdiğin artık YOKKEN yaşamaya çalışmak.
02 Ağustos 2012 saat 15:35 de doktorun başını iki yana sallamasıyla her şey sona erdi...
5 Şubat 2012 Pazar
Yine mi Hastalık...
Artık yeni yıla hastalıkla girmelere başladık neler oluyor:) İlk önce yılbaşı gecesi kıvranan eşim en nihayet dayanamayıp acile gitmeyi kabul ediyor ve gider gitmez hemen yatırıyorlar ve sonrasında 5 günü hastanede geçiriyoruz.Alpella olayın ciddiliğinden bi haber dedesine gideceği için ne kadar mutlu...Ufaklığımdan bir hafta ayrı kalıyoruz.Babamız iyileşince hemen oğluma koşuyorum.Allah ayırmasın, nasıl özlemişiz birbirimizi, nasıl sarılıyoruz nasıl öpüşüp koklaşıyoruz...Gece yatarken sarılıp sarılıp annecim seni çok seviyorum demeleri ...ağlasam mı gülsem mi bilemiyorum.Bu kadar mı sevilir bir evlat, herkesten bu kadar mı korumak istenir.
Neyse, derken 1 hafta geçmeden bıdıkcan ateşleniyor ama ne ateşlenmek.2 gece sabahlara kadar 39-40 derece ateş bitmek bilmiyor.Minik kuzucuğum baygın yatıyor gözlerini açamıyor..Derken 3.gün biraz iyileşiyor ve doğru annemlere bırakıyoruz.Gecesine ben de hastalanıyorum.Bu sene doğumgünümünde bu sefer ben hasta ve bitap bir haldeyim...
2012 çok hızlı başladı, 1 ayını devirdik bile...umarım çoook güzel bir sene olur...
Neyse, derken 1 hafta geçmeden bıdıkcan ateşleniyor ama ne ateşlenmek.2 gece sabahlara kadar 39-40 derece ateş bitmek bilmiyor.Minik kuzucuğum baygın yatıyor gözlerini açamıyor..Derken 3.gün biraz iyileşiyor ve doğru annemlere bırakıyoruz.Gecesine ben de hastalanıyorum.Bu sene doğumgünümünde bu sefer ben hasta ve bitap bir haldeyim...
2012 çok hızlı başladı, 1 ayını devirdik bile...umarım çoook güzel bir sene olur...
28 Kasım 2011 Pazartesi
What's Up Bro??
Dodi amcamız ve Jen 'in ortanca kuzenimizin düğünü sebebi ile gelmeleri sebebi ile tam aile saadeti yaşadık geçen hafta.

Doğan amcasından bizimki ''what's up bro ??'' yu bir öğrendi pir öğrendi...Ertesi akşam dışarıda yemek yerken arkamızda oturan çifte dönüp dönüp aynı kelimeyi söylemez mi, onlar da biz de iptal olduk.Daha sonra bıdığımın yanlarına gidip telefonda oynadığı oyunu göstermesi, sohbete başlaması...kim derki geçen sene yabancıların yanında pek kendini göstermeyen evin geveze paşazadesi bu sene açıldı, kendini ifade etmeye başladı.
Bilfen'in bunda gerçekten büyük payı olduğuna inanıyorum.Bu sene hemen hemen bütün sınıf arkadaşları değişti.En önemlisi ise bebeklik arkadaşı Eylül'le ayrı sınıflara verilmeleriydi.İlk günlerde gece sohbetlerimizde hep konuştuk ee kimler var, isimleri ne, kimlerle oynuyorsun..Büyük bir merakla bıdığımın yeni duruma nasıl adapte olduğunu keşfetmeye çalışıyorum.Aldığım cevaba gülmemek çok zor oldu;
- Anne, onlar beni yanlarına çağırıp, arkadaşım benimle oynar mısın diyene kadar onların yanına gitmicem işte!!!
Öğretmenimizle durumu konuşurken sınıfta senin adın ne diye arkadaşlarına anket yaptığını öğrendim.Demek ki yatak sohbetlerimiz işe yarıyordu :)
Bizim bıdık tek sıra halinde giderlerken önündeki arkadaşını itip tüm sırayı yere indiriyormuş, ya da sınıfta verilen işi hemencik bitirip yanındakilerin tamamlamasına rahat vermiyormuş. Bunları duyunca şaşırdım zira evde gayet uslu, bir problem yok..Derken çiş tutma ve kaçırmalar başladı.Gece bile problem yaşamazken yaklaşık bir ay zaman zaman yaşamamız üzerine bir akşam Seda öğretmen acaba sağlık problemi olabilir mi dediğinde çanlar çaldı.Hemen akşam yatak sohbetinde konuyu gündeme getirdim...ve öğrendim ki grup halinde tuvalete gitmeler çocukların kapıları açıp kıkırdamaları benim ağır abiyi rahatsız ediyor.Kış okulunda üstünü değiştirirken çevreden kendisini görmesinler diye bin takla atıp surat asmaları bir anda dank ediyor kafama.Konuyu rehber öğretmenimize aktardığımda utanma duygusunun buna neden olabileceğini, normalde izin verilmeyen tuvalet kapısını kilitlemeyi gösterdikten sonra izin vereceklerini söyleyince sabırsızlıkla bekliyorum.ve...problem ortadan kalkıyor bir anda!!
Öğretmen-ebeveyn ilişkisi ne kadar önemli bir kez daha fark ediyorum.Bu kadar uzun süre sorunu göz ardı ettiğim için duyduğum pişmanlığı ise anlatamam...
Daha sonra veli toplantılarında aldığım geri bildirimlerde akademik anlamda son derece başarılı olmasına rağmen duygularını ifade etmekte pek başarılı olmadığını duymak pek hoşuma gitmiyor.Klasik bir ebeveyn iç güdüsü ile amalar...lakinler...
Arkadaş ortamında ya da dışarıda problem yok fakat öğretmenlerimize karşı biraz çekingeniz .Umarım zamanla bunu da aşarız.Benim üniversite zamanında üstesinde geldiğim şeyleri daha minicik senden neden bekliyorsam:) ama biliyorum sen benden daha güçlü ve daha başarılı olacaksın minik adam.
Doğan amcasından bizimki ''what's up bro ??'' yu bir öğrendi pir öğrendi...Ertesi akşam dışarıda yemek yerken arkamızda oturan çifte dönüp dönüp aynı kelimeyi söylemez mi, onlar da biz de iptal olduk.Daha sonra bıdığımın yanlarına gidip telefonda oynadığı oyunu göstermesi, sohbete başlaması...kim derki geçen sene yabancıların yanında pek kendini göstermeyen evin geveze paşazadesi bu sene açıldı, kendini ifade etmeye başladı.
Bilfen'in bunda gerçekten büyük payı olduğuna inanıyorum.Bu sene hemen hemen bütün sınıf arkadaşları değişti.En önemlisi ise bebeklik arkadaşı Eylül'le ayrı sınıflara verilmeleriydi.İlk günlerde gece sohbetlerimizde hep konuştuk ee kimler var, isimleri ne, kimlerle oynuyorsun..Büyük bir merakla bıdığımın yeni duruma nasıl adapte olduğunu keşfetmeye çalışıyorum.Aldığım cevaba gülmemek çok zor oldu;
- Anne, onlar beni yanlarına çağırıp, arkadaşım benimle oynar mısın diyene kadar onların yanına gitmicem işte!!!
Öğretmenimizle durumu konuşurken sınıfta senin adın ne diye arkadaşlarına anket yaptığını öğrendim.Demek ki yatak sohbetlerimiz işe yarıyordu :)
Bizim bıdık tek sıra halinde giderlerken önündeki arkadaşını itip tüm sırayı yere indiriyormuş, ya da sınıfta verilen işi hemencik bitirip yanındakilerin tamamlamasına rahat vermiyormuş. Bunları duyunca şaşırdım zira evde gayet uslu, bir problem yok..Derken çiş tutma ve kaçırmalar başladı.Gece bile problem yaşamazken yaklaşık bir ay zaman zaman yaşamamız üzerine bir akşam Seda öğretmen acaba sağlık problemi olabilir mi dediğinde çanlar çaldı.Hemen akşam yatak sohbetinde konuyu gündeme getirdim...ve öğrendim ki grup halinde tuvalete gitmeler çocukların kapıları açıp kıkırdamaları benim ağır abiyi rahatsız ediyor.Kış okulunda üstünü değiştirirken çevreden kendisini görmesinler diye bin takla atıp surat asmaları bir anda dank ediyor kafama.Konuyu rehber öğretmenimize aktardığımda utanma duygusunun buna neden olabileceğini, normalde izin verilmeyen tuvalet kapısını kilitlemeyi gösterdikten sonra izin vereceklerini söyleyince sabırsızlıkla bekliyorum.ve...problem ortadan kalkıyor bir anda!!
Öğretmen-ebeveyn ilişkisi ne kadar önemli bir kez daha fark ediyorum.Bu kadar uzun süre sorunu göz ardı ettiğim için duyduğum pişmanlığı ise anlatamam...
Daha sonra veli toplantılarında aldığım geri bildirimlerde akademik anlamda son derece başarılı olmasına rağmen duygularını ifade etmekte pek başarılı olmadığını duymak pek hoşuma gitmiyor.Klasik bir ebeveyn iç güdüsü ile amalar...lakinler...
Arkadaş ortamında ya da dışarıda problem yok fakat öğretmenlerimize karşı biraz çekingeniz .Umarım zamanla bunu da aşarız.Benim üniversite zamanında üstesinde geldiğim şeyleri daha minicik senden neden bekliyorsam:) ama biliyorum sen benden daha güçlü ve daha başarılı olacaksın minik adam.
4 Eylül 2011 Pazar
I LoVe Lykia World
Öğlen varıyoruz Lykia World'e.Altınoluk'tan sonra havanın sıcaklığı bunaltıyor. Odamıza yerleşir yerleşmez denize zor atıyoruz kendimizi.Bu sene inanılmaz dalgalar görüyoruz.Seyretmesi keyifli fakat denizde miniğime sahip çıkarken korkutmuyor değil.Denizin daha bir sıcak olması bizimkinin çok hoşuna gidiyor.
Ertesi sabah çocuk klübüne kaydetmek istiyoruz.Beni okula gönderme anne, ben seninle kalmak istiyorum...demesi yelkenleri indirtiyor.Kahvaltı sonrası diskodaki buluşma çok keyifli, çu çu vaa dansı, balonlar...bizimki gitmek istemiyor ama merak etmekten de alamıyor kendini.Beraber Snoopies (3-4-5 yaş grubu)i takip ederek mini klübe dalıyoruz.Benimki hemen oyuncakları test ediyor.Türk çocuk tek tük.O biraz zorluyor bizi.Sonra anneye öpücük sen git anne ben burda kalırım...Doğğğru denize,tabii aklım bıdıkta.1 saat sonra gittiğimde öğlen yemeği için hazırlanırlarken buluyorum.Arkadaşları ile yemek yemek istediğini söylüyor ve grupla yemeğe gidiyor, arkasından el sallayan ve inanamayan ben kalakalıyorum.Ne yapacağım şimdi?? Derken dahiyene bir fikir, masaj sefası...
Sonraki günlerde bir daha gitmek istemiyor, sadece arada bir film izlemek için uğruyoruz klübe.Olsun ben oğlumla çok keyifli vakit geçiriyorum.O benim minik geveze papağanım, dostum, komedyenim...
Daha önce defalarca gitmiş olmamıza rağmen hiç uğramadığımız çocuk cennetine gidiyoruz.Gerçekten cennet.Doğa ile içiçe bir sürü havuz, kaydırak, oyun parkı vs hatta mini kumsal bile var, süper!! Daha küçük çocukla bile rahatlıkla gelinebilecek bir yer.Tehlikeye karşı önlemler alınmış ve gönül rahatlığı ile çocuğunuz keyifli bir gün geçirirken rahatça şezlongda uzanabilirsiniz.Aksiyon dolu bir öğle öncesinden sonra, benim uyku düşmanı oğlum, ilk defa o gün öğlen şenlongda uyuyakaldı.İşte resmidir!!

Özellikle Alper'den sonra tatilde hiç havuza girmiyoruz.İlk defa bir akşam üstü havuzda babası atlamayı gösteriyor.Ama sonra tut tutabilirsen, minik balık tırmanıyor, cup havuza...Zor zar çıkartıyoruz.Ertesi gün ondan aldığı güçle olsa gerek, babası ile denize girmek üzere yürüdüğü koca iskeleden el ele atlamasın mı gözlerime inanamıyorum.Daha sonra bir kaç kez aynı keyfi beraber yaşıyoruz.
Alper çok temkinli bir çocuktur.Gözünün almadığı bir durum varsa mutlaka teyit alır, yapabilir miyim diye..Bir akşam scooter ile yokuş aşağı inerken babasından onay almış ve virajı alamadan yere düşüp dizini kanatmış.Düşme, yaralanma, çarpma olaylarını olay mahalinde tekrarlayarak anlatışı var, öyle tatlı oluyor ki yiyesi geliyor insanın,''işte anne şurda gidiyordum, sonra işte bööyle düştüm...''
Voleybol canavarı babamızı izlemeye gidiyoruz.Alper keyif alıyor babasını seyrederken.Kenarda sessizce oturuyor.
Aa anlatmadan olur mu hiç..Bizimkini diskoda görmeniz lazım akşamları.Kız gördümü çevresinde başlıyor fır dönmeye, bir figürler, yerde sürünmeler kopuyoruz gülmekten:) İlk akşam hareketleri yapmaya çalıştı, tabii ilk günden ne kadar başarılı olabilir ki insan.Ama olur mu bizimki mükemmelliyetçi ya, astı suratını bıraktı oynamayı.


Derken babamız imdadımıza yetişip bizimkini kucağında döndürmeye başlıyor.Ortamda bunu yapan hiç bir baba yok ya bizimkisi zevkten dört köşe, iki üç figür sonrası babasına koşarak kendini döndürtüyor.Ve çok geç olmadan yanımızdan ayırmadığımız arabasında uykuya dalıyor..

Cengiz abisiyle çok iyi anlaşıyorlar, bizimki sahneye koşuyor fakat bir türlü iyi akşamlar demiyor kalabalığa:)
Son gün çocuk cennetinden zor ayrılıyoruz.Bizimki başlıyor öksürmeye hafiften, babamız da hasta klimadan olsa gerek..Okul Ağustos boyunca kapalı olacak ve Alper geçen sene olduğu gibi Dedemiz'de kalacak.Yola çıkar çıkmaz hemen dedesini arattırıyor, ''dede biz tatilden çıktık, sende kalmaya geliyorum...''
Bizimkini antibiyotik ve bir sürü ilaçla dedesine teslim ediyoruz...
Ertesi sabah çocuk klübüne kaydetmek istiyoruz.Beni okula gönderme anne, ben seninle kalmak istiyorum...demesi yelkenleri indirtiyor.Kahvaltı sonrası diskodaki buluşma çok keyifli, çu çu vaa dansı, balonlar...bizimki gitmek istemiyor ama merak etmekten de alamıyor kendini.Beraber Snoopies (3-4-5 yaş grubu)i takip ederek mini klübe dalıyoruz.Benimki hemen oyuncakları test ediyor.Türk çocuk tek tük.O biraz zorluyor bizi.Sonra anneye öpücük sen git anne ben burda kalırım...Doğğğru denize,tabii aklım bıdıkta.1 saat sonra gittiğimde öğlen yemeği için hazırlanırlarken buluyorum.Arkadaşları ile yemek yemek istediğini söylüyor ve grupla yemeğe gidiyor, arkasından el sallayan ve inanamayan ben kalakalıyorum.Ne yapacağım şimdi?? Derken dahiyene bir fikir, masaj sefası...
Sonraki günlerde bir daha gitmek istemiyor, sadece arada bir film izlemek için uğruyoruz klübe.Olsun ben oğlumla çok keyifli vakit geçiriyorum.O benim minik geveze papağanım, dostum, komedyenim...
Daha önce defalarca gitmiş olmamıza rağmen hiç uğramadığımız çocuk cennetine gidiyoruz.Gerçekten cennet.Doğa ile içiçe bir sürü havuz, kaydırak, oyun parkı vs hatta mini kumsal bile var, süper!! Daha küçük çocukla bile rahatlıkla gelinebilecek bir yer.Tehlikeye karşı önlemler alınmış ve gönül rahatlığı ile çocuğunuz keyifli bir gün geçirirken rahatça şezlongda uzanabilirsiniz.Aksiyon dolu bir öğle öncesinden sonra, benim uyku düşmanı oğlum, ilk defa o gün öğlen şenlongda uyuyakaldı.İşte resmidir!!
Özellikle Alper'den sonra tatilde hiç havuza girmiyoruz.İlk defa bir akşam üstü havuzda babası atlamayı gösteriyor.Ama sonra tut tutabilirsen, minik balık tırmanıyor, cup havuza...Zor zar çıkartıyoruz.Ertesi gün ondan aldığı güçle olsa gerek, babası ile denize girmek üzere yürüdüğü koca iskeleden el ele atlamasın mı gözlerime inanamıyorum.Daha sonra bir kaç kez aynı keyfi beraber yaşıyoruz.
Alper çok temkinli bir çocuktur.Gözünün almadığı bir durum varsa mutlaka teyit alır, yapabilir miyim diye..Bir akşam scooter ile yokuş aşağı inerken babasından onay almış ve virajı alamadan yere düşüp dizini kanatmış.Düşme, yaralanma, çarpma olaylarını olay mahalinde tekrarlayarak anlatışı var, öyle tatlı oluyor ki yiyesi geliyor insanın,''işte anne şurda gidiyordum, sonra işte bööyle düştüm...''
Voleybol canavarı babamızı izlemeye gidiyoruz.Alper keyif alıyor babasını seyrederken.Kenarda sessizce oturuyor.
Aa anlatmadan olur mu hiç..Bizimkini diskoda görmeniz lazım akşamları.Kız gördümü çevresinde başlıyor fır dönmeye, bir figürler, yerde sürünmeler kopuyoruz gülmekten:) İlk akşam hareketleri yapmaya çalıştı, tabii ilk günden ne kadar başarılı olabilir ki insan.Ama olur mu bizimki mükemmelliyetçi ya, astı suratını bıraktı oynamayı.
Derken babamız imdadımıza yetişip bizimkini kucağında döndürmeye başlıyor.Ortamda bunu yapan hiç bir baba yok ya bizimkisi zevkten dört köşe, iki üç figür sonrası babasına koşarak kendini döndürtüyor.Ve çok geç olmadan yanımızdan ayırmadığımız arabasında uykuya dalıyor..
Cengiz abisiyle çok iyi anlaşıyorlar, bizimki sahneye koşuyor fakat bir türlü iyi akşamlar demiyor kalabalığa:)
Son gün çocuk cennetinden zor ayrılıyoruz.Bizimki başlıyor öksürmeye hafiften, babamız da hasta klimadan olsa gerek..Okul Ağustos boyunca kapalı olacak ve Alper geçen sene olduğu gibi Dedemiz'de kalacak.Yola çıkar çıkmaz hemen dedesini arattırıyor, ''dede biz tatilden çıktık, sende kalmaya geliyorum...''
Bizimkini antibiyotik ve bir sürü ilaçla dedesine teslim ediyoruz...
18 Ağustos 2011 Perşembe
Tatil mi???
Hemen hemen bir yıl sonra işe 2 haftalık bir ara vermek hepimize iyi geldi.
Yorgunluktan bitap düşmüş bir halde plan bile yapmaya halimiz yokken, toparlandık ve Altınoluk'a doğru yola çıktık.İstanbul sıcaktan kavrulurken nemsiz ama sıcak,geceleri ise serin olan Mıhlı çayının kenarındaki yazlığa ulaştık.Bu sefer babaanne evde bizi beklemiyor İstanbul'da 3.erkek torununa merhaba diyor.
Sabah erkenden Kadırga'ya.Buranın bozulmamış hali o kadar çok hoşuma gidiyor ki Ailecek geçen güzel bir günden sonra akşam Altınoluk'a iniyoruz yemeğe.Fakat o kadar sıcakki Alper'le sahilde açılmış olan Mado'nun armut koltuklarına zor atıyoruz kendimizi.Öyle güzel esiyor ki...Ertesi günü Blue Zest'te geçiriyoruz.Yeşillikler içerisinde kocaman minderlerin üzerinde yuvarlanıp yorgunluk atıyoruz.Alper o kadar mutlu ki...Hele kocaman bir ağaçtan sallanan salıcağa binerken aldığı keyfi tarih edemem sizlere, miniğimin şen kahkaları hala kulaklarımda çınlıyor.
Bu arada yaklaşık 2 hafta inhalesiz geçirdiğimiz günler sonrasında doktorumuz Elif Dağlı'nın kontrolü ile aldığımız güzel haberler ile tatile başlamışken, sanki bu sene daha da bir soğuk olan denize donarak giren ama çıkmak bilmeyen bıdıkcanımız hafiften öksürmeye başladı.
Derken Babaannemiz geldi.Durmak olur mu hiç, ertesi gün doğru Ayvalık'a.İlk önce Sarımsaklı'da yüzme keyfi, sonra ise Cunda Adası.Nasıl kalabalık anlatamam.Zar zor bir restaurantta yer buluyoruz oturuyoruz, derken birden hatırlıyoruz, geçen sene geldiğimiz restaurant burası.Mezeler çok lezzetli, hizmet mükemmel, hele balığın tadına diyecek yok.Alper'in şapur şupur mmm...mmm diyerek yemesi de aynı fikirde olduğumuzu gösteriyor.Benim söz dinleyen oğluşum yemeğini afiyetle yedikten sonra hemen verilen sözü yerine getirtiyor ve ışık saçarak dönen müzikli oyuncağı aldırıyor.Sonrası komedi, bizimki elinde oyuncak,yan masamızda oturan Yunanlı çocuklarının etrafında dönüp durmaya başlıyor.Derken çocuklarla arkadaş oluyor.

Daha sonra Alper'i babamızla başbaşa bırakıyoruz ve çarşıya dalıyoruz.Çeşit çeşit takılar, başımız, gözümüz dönüyor Meral annemle bakarken.Hatıra birşeyler aldıktan sonra evimize geri dönüyoruz gecenin karanlığında.
Mizi Teyzemizin gelmesi ile ortalık daha bir şenleniyor.Alper ve koca teyzemiz bebekliğinden beri çok iyi anlaşıyorlar ve birbirlerini pek bi seviyorlar.Hemen o akşam teyzesinin evinde uyuyor.Sabah uyanır uyanmaz, ''anne Mizi teyzeme gidebilir miyim?'' oluyor ilk sorduğu.Ee o kadar ilgiye daha ne olsun!!
Ve Cumartesi sabahın ilk ışıkları ile yolumuza devam ediyoruz....
Yorgunluktan bitap düşmüş bir halde plan bile yapmaya halimiz yokken, toparlandık ve Altınoluk'a doğru yola çıktık.İstanbul sıcaktan kavrulurken nemsiz ama sıcak,geceleri ise serin olan Mıhlı çayının kenarındaki yazlığa ulaştık.Bu sefer babaanne evde bizi beklemiyor İstanbul'da 3.erkek torununa merhaba diyor.
Sabah erkenden Kadırga'ya.Buranın bozulmamış hali o kadar çok hoşuma gidiyor ki Ailecek geçen güzel bir günden sonra akşam Altınoluk'a iniyoruz yemeğe.Fakat o kadar sıcakki Alper'le sahilde açılmış olan Mado'nun armut koltuklarına zor atıyoruz kendimizi.Öyle güzel esiyor ki...Ertesi günü Blue Zest'te geçiriyoruz.Yeşillikler içerisinde kocaman minderlerin üzerinde yuvarlanıp yorgunluk atıyoruz.Alper o kadar mutlu ki...Hele kocaman bir ağaçtan sallanan salıcağa binerken aldığı keyfi tarih edemem sizlere, miniğimin şen kahkaları hala kulaklarımda çınlıyor.
Bu arada yaklaşık 2 hafta inhalesiz geçirdiğimiz günler sonrasında doktorumuz Elif Dağlı'nın kontrolü ile aldığımız güzel haberler ile tatile başlamışken, sanki bu sene daha da bir soğuk olan denize donarak giren ama çıkmak bilmeyen bıdıkcanımız hafiften öksürmeye başladı.
Derken Babaannemiz geldi.Durmak olur mu hiç, ertesi gün doğru Ayvalık'a.İlk önce Sarımsaklı'da yüzme keyfi, sonra ise Cunda Adası.Nasıl kalabalık anlatamam.Zar zor bir restaurantta yer buluyoruz oturuyoruz, derken birden hatırlıyoruz, geçen sene geldiğimiz restaurant burası.Mezeler çok lezzetli, hizmet mükemmel, hele balığın tadına diyecek yok.Alper'in şapur şupur mmm...mmm diyerek yemesi de aynı fikirde olduğumuzu gösteriyor.Benim söz dinleyen oğluşum yemeğini afiyetle yedikten sonra hemen verilen sözü yerine getirtiyor ve ışık saçarak dönen müzikli oyuncağı aldırıyor.Sonrası komedi, bizimki elinde oyuncak,yan masamızda oturan Yunanlı çocuklarının etrafında dönüp durmaya başlıyor.Derken çocuklarla arkadaş oluyor.
Daha sonra Alper'i babamızla başbaşa bırakıyoruz ve çarşıya dalıyoruz.Çeşit çeşit takılar, başımız, gözümüz dönüyor Meral annemle bakarken.Hatıra birşeyler aldıktan sonra evimize geri dönüyoruz gecenin karanlığında.
Mizi Teyzemizin gelmesi ile ortalık daha bir şenleniyor.Alper ve koca teyzemiz bebekliğinden beri çok iyi anlaşıyorlar ve birbirlerini pek bi seviyorlar.Hemen o akşam teyzesinin evinde uyuyor.Sabah uyanır uyanmaz, ''anne Mizi teyzeme gidebilir miyim?'' oluyor ilk sorduğu.Ee o kadar ilgiye daha ne olsun!!
Ve Cumartesi sabahın ilk ışıkları ile yolumuza devam ediyoruz....
23 Haziran 2011 Perşembe
Bir Gurme Yetişiyor
Bebekliğinden beri yeni tatlara meraklı ve denemekten çekinmeyen oğlum, damak tadına uygun bir yemeğe denk geldiyse şapırt şupurt yer, hmm çok güzel olmuş, eline sağlık der, ya da iğğrenççç, kötü tadı var diyerek duygularını gayet açık ifade ederek yemeyi reddeder.
Geçenlerde çok sevdiği taze fasulye pişirmiştim.Yemek sonrası biraz koydum tabağına, tabii daha ılık.Bir çatal aldı ve hayır bunu yemem, bu sıcak, ben soğuk severim demez mi!! Eşim, bir gurmeyi asla kandıramazsın deyince koptuk gülmekten...
Dün akşam, gene aynı muhabbet...
- Alper taze fasulye yermisin?
- Uzunundan mı?
- Evet..
- Peki soğuk mu??
Geçenlerde çok sevdiği taze fasulye pişirmiştim.Yemek sonrası biraz koydum tabağına, tabii daha ılık.Bir çatal aldı ve hayır bunu yemem, bu sıcak, ben soğuk severim demez mi!! Eşim, bir gurmeyi asla kandıramazsın deyince koptuk gülmekten...
Dün akşam, gene aynı muhabbet...
- Alper taze fasulye yermisin?
- Uzunundan mı?
- Evet..
- Peki soğuk mu??
29 Mayıs 2011 Pazar
Uzun Bir Aradan Sonra...
Şubat'la beraber çok ani olmasa da ani bir kararla, evlendiğimiz,oğlumuzun doğduğu, büyüdüğü evimizi değiştirme kararı aldık ve ağlaya ağlaya da olsa sevgili evimizi ve sevgili dostlarımızı geride bırakıp yeni evimize taşındık.
İşte ne olduysa ondan sonra oldu...Dirlik düzen bozuldu...
Yeni evimize taşındığımız gün Alper bizimkilerde kalmıştı.Ertesi gün babası almaya gitti ve kapıyı açtığımda çook özlediğim oğlum içeri girmek istemedi, zar zor eve soktuktan sonra öyle bir ağlamaya başladı ki ne yapacağımı şaşırdım.Gel odana bakalım diyerek odasına götürdüm...nafile...evimize gidelim, buradan gidelim....Alper ağlar, kuzeni Ege ağlar, ben gözlerim dolmuş şaşkın bir halde ortalıkta gezinen bir tip...
Babasının bebekliğinden beri Alper'de tanımlayamadığım bir şekilde yatıştırıcı, sakinleştirici etkisi olmuştur.Minicikken bile çok ağlayıp benim iyice telaşlandığım gecelerde eşimin kucağında mırıldayan Alper'i gene babası yatıştırmak zorunda kaldı.
Dedim ya dirlik düzen bozuldu diye, düzenli bir yardımcı bulamamam sebebi ile bana kalan tüm işler, Alper'in hayatın merkezi olmasını engelledi.Tabii bıdık intikamını bin türlü yaramazlık ve hain planlarla her seferinde ödetti.Kaç kere kumandalar tuvalete atıldı, bebekliğinden beri bir duvar çizmeyen oğlum duvarlarları yerleri çizmeye başladı, kaç kere, ''tamam özür dilerim, bir daha yapmayacağım'' sözleri verildiyse de nafile en ufak bir ilgisizlikte tekrar aynı hengame...
Ne yapacağımı şaşırdım, Şükran öğretmeni, okul hayatında bir değişiklik olmadığını ilettiğinde daha da çok şaşırdım.Direkt bana yapılan bir tepkiydi.Daha sonra Akademi'ye seminer için gelen bir psikoloğa durumu aktardığımda, çocukların yeni değişiklikler karşısında 6 hafta alışma süreleri olduğunu ve işleri bir kenara bırakarak eskisi gibi oğlumla vakit geçirmem halinde durumun düzeleceğini öğrendim.
Sevgili Zuzu sayesinde Şükran Hanım'ımız geldi, evimizin daha büyük olması Alper'e koşturacak daha geniş bir alan sağladığından, doktoru dahil her gördüğü kişiye ''biz daha büyük bir eve taşındık, çok güzellll'' demeye başladı.Ve ben de tatlı oğluma tekrar kavuştum :)
Bizim için bile kolay olmayan değişiklikler karşısında kim bilir minik yürekler ne hissediyor...
İşte ne olduysa ondan sonra oldu...Dirlik düzen bozuldu...
Yeni evimize taşındığımız gün Alper bizimkilerde kalmıştı.Ertesi gün babası almaya gitti ve kapıyı açtığımda çook özlediğim oğlum içeri girmek istemedi, zar zor eve soktuktan sonra öyle bir ağlamaya başladı ki ne yapacağımı şaşırdım.Gel odana bakalım diyerek odasına götürdüm...nafile...evimize gidelim, buradan gidelim....Alper ağlar, kuzeni Ege ağlar, ben gözlerim dolmuş şaşkın bir halde ortalıkta gezinen bir tip...
Babasının bebekliğinden beri Alper'de tanımlayamadığım bir şekilde yatıştırıcı, sakinleştirici etkisi olmuştur.Minicikken bile çok ağlayıp benim iyice telaşlandığım gecelerde eşimin kucağında mırıldayan Alper'i gene babası yatıştırmak zorunda kaldı.
Dedim ya dirlik düzen bozuldu diye, düzenli bir yardımcı bulamamam sebebi ile bana kalan tüm işler, Alper'in hayatın merkezi olmasını engelledi.Tabii bıdık intikamını bin türlü yaramazlık ve hain planlarla her seferinde ödetti.Kaç kere kumandalar tuvalete atıldı, bebekliğinden beri bir duvar çizmeyen oğlum duvarlarları yerleri çizmeye başladı, kaç kere, ''tamam özür dilerim, bir daha yapmayacağım'' sözleri verildiyse de nafile en ufak bir ilgisizlikte tekrar aynı hengame...
Ne yapacağımı şaşırdım, Şükran öğretmeni, okul hayatında bir değişiklik olmadığını ilettiğinde daha da çok şaşırdım.Direkt bana yapılan bir tepkiydi.Daha sonra Akademi'ye seminer için gelen bir psikoloğa durumu aktardığımda, çocukların yeni değişiklikler karşısında 6 hafta alışma süreleri olduğunu ve işleri bir kenara bırakarak eskisi gibi oğlumla vakit geçirmem halinde durumun düzeleceğini öğrendim.
Sevgili Zuzu sayesinde Şükran Hanım'ımız geldi, evimizin daha büyük olması Alper'e koşturacak daha geniş bir alan sağladığından, doktoru dahil her gördüğü kişiye ''biz daha büyük bir eve taşındık, çok güzellll'' demeye başladı.Ve ben de tatlı oğluma tekrar kavuştum :)
Bizim için bile kolay olmayan değişiklikler karşısında kim bilir minik yürekler ne hissediyor...
18 Ocak 2011 Salı
Gecikmiş Yeni Yıl Mesajı
Bugün, doğumgünümde dedişkomuzla hastanede ilk başta soru işaretleri ile kaygılı başlayan, fakat sonra mucizevi bir şekilde süper sonlanan bir gün geçiriyoruz...
2010 yılı çevremdeki herkeste bir yara bıraktı, sevdiklerimin üzüntüleri de bende...Ammma 2011 den çok umutluyum; yeni başlangıçlar, mutluluklar ve tabi sağlık sıhhatsiz olmaz.Bu sene isteklerim çok fazla, kendime hedefler koydum, bakalım ne kadarını gerçekleştirebileceğim.
Çook güzel bir yıl olsun inşallah!!!
Şu surata bakın ve ne kadar güzel bir sene geçireceğimizi görün...
2010 yılı çevremdeki herkeste bir yara bıraktı, sevdiklerimin üzüntüleri de bende...Ammma 2011 den çok umutluyum; yeni başlangıçlar, mutluluklar ve tabi sağlık sıhhatsiz olmaz.Bu sene isteklerim çok fazla, kendime hedefler koydum, bakalım ne kadarını gerçekleştirebileceğim.
Çook güzel bir yıl olsun inşallah!!!
Şu surata bakın ve ne kadar güzel bir sene geçireceğimizi görün...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)